Yaşa ve Öl
Öylesine yazmak istedim bu sefer. Yazmak belki de irinimi
akıtmak, kanamak belki; sonunda rahatlamak. Ne kadar süslü yazmayayım bu sefer
desem de dökülüyor dilimden vecizeler, danteller. Bakıyorum yanımdakilere,
kendime, elime; komik geliyor. Gerçekliğe alışmışız, alıştığımız yapaylıklar
kadar. İşte o kadar sahte. Ne kadar gülsem de içten değil, ne kadar gülünse de
gerçek bir kahkaha değil. Daha ne kadar birbirimizi kandırabiliriz bilmiyorum
ama duyumsadıklarımız asıl olan değil.
Bedenleri görür en az 100000 insan, bir kısmı yolda
karşılaşılanlar kadar ırak, durakta beklenilen kadar soğuk öylesine bir bakış
kadar umursamaz. Yakın bildiklerimiz de ay kadar uzak. Karışla ölçemeyeceğimiz
kadar yakın. İşte koca gezegen, kalabalık yurtlar, ,büyük saçma mücadeleler.
Hepsinde çoksun sandığın her anı yalnızsın
Kandırmayalım artık birbirimizi. Sığınabilecek bir liman yok
bu hayatta. Yapayalnız seyir halindesin koca okyanusun ortasında. Gökyüzünde
bir sürü ışık var. Alabildiğine uzaklar. Yalnızsın, üşüyorsun ama alışmalısın.
Elini uzatsan da yakalayamazsın.
Fark edebiliyor musun zamanı, ne uğruna harcadığın anı?
İdrak edemiyorsun, edemiyorum, edemiyoruz. İşte öyle yaşayıp gidiyoruz. Yapma,
bu kadar da olmaz deme, isyan edip durma şu sisteme. Sistem kötü pis ama iştiraklerin
en büyüğü senden gelir e be keriz. Sızlanıp durduğunda sanıyor musun en
marjinal sensin. Marjinal olan sadece dişlisi farklı bir çarkın tekisin.
Efendim nasıl organik varlıklarız ki duygular yaşamaktayız
bir de şu tepesine bindiğim hayatın. Hayaller kurup avutmaktayız büsbütün.
Sadece bağırmak istiyorum bağırmak ve haykırmak: UYAN
Uyukladığın rüyasında olduğun bir hayat, bak karınca kardeş
işte kırıntılarını yuvaya taşıyorsun ya kışın karnını yuvana taşıdıklarınla
doyur sonra yazın çık kırıntı peşine düş böyle böyle bir hayatın sonunda elden
ayaktan düş, öl ve geber. Ne yani hayat bu mu? Buysa bu kadar zahmet neden ha,
neden? Neden kendimizi bu kadar yoruyoruz, neden bir yerlere gelebilmek için bu
kadar didinip çalışıyoruz?Kırıntılar yuvaya zahmetsiz gelsin diye mi? E be
keriz kardeşim kırıntı yuvaya zahmetsiz gelecek diye belanın üstüne yine
binilmiş, sen bunun farkında değil misin? ALOOOO
Ne sen anlayabildin, ne ben anlayabildim; eyvallah hiçbir
bok anlayamadık olup bitenden ama bir duralım değil mi ‘’Aga biz ne bok yemeye
yaşıyoruz diye’’ Hadi sorduk diyelim, cevap da alamadık. E babacım biz yine
cevapsız bir alemde saçma bir rüyanın basit figüranlarıyız. Daha neyin
davasındayız?
Ooo büyük işler yapacakmış beyim. Haspam yap! Yap en büyük
işleri yap, en büyük rütbelere çık, gezegeni baştan yarat hatta yetmesin ‘’baştan
yarat ellerimi, başan yarat gözlerimi’’. Eee, ne oldu şimdi hayat anlamla mı
buluştu, her şey çok mu güzel oldu? Ben sana söyleyeyim mi kaldırımın arasında
es kaza fark ettiğin yosun var ya işte onun kadar belirsiz bir evrende onun
kadar hayata tutunmaya çalışıyorsun, o kadar. Daha fazla anlam yüklemenin bir
anlamı yok. YOK İŞTE
Böyle yazıp yazıp birazdan yatacağım ve uyandığımda boktan
hayatıma geri döneceğim. Kendi kendimizi sürekli itekliyoruz. Sahneye
itekliyoruz, bocalayacağız ama biliyoruz ya her şey yine iyi olacak alışacağız
o sebeple yılmıyoruz. İtekle babam itekle. EEE, eline ne geçti bre deyyuz? Ne
oldu neyi amaçladın da nereye vardın, bunların hiçbirini planlayamazdın
yalnızca itekledin kendini, itekleye itekleye baktın buralara kadar geldin.
Hepsi bu.
Vakit uyku vakti, yat uyu; mesai, yorulmaca, acıkmaca,
sıçmaca. YAŞA VE ÖL
ACT
(16.12.2020 tarihinde yazılmıştır.)
Yorumlar
Yorum Gönder