Kayıtlar

Nisan, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Öfke

Öfkem baki. Öfkem diri. Öfkem yüce. İnsanım ve bir sebebi varmış gibi yaşıyorum yeryüzünde. Yaptıklarım, yapacaklarım arasında kaldım hayatın. Hırs, çaba, azim, göz yaşı, ter, kan, ölüm. Ne için bütün bunlar: olanlar ve olmakta olanlar; sorarım? Sıkıldım, var olmadığıma inanmak isteyip her an var olduğumun farkına varmaktan. Yoruldum, kendimle bitmek bilmeyen bir mücadele vermekten. İşte bu sebeple öfkem baki, öfkem diri, öfkem sıska. Her insanın sonunda kazanacak olduğunu düşünmesi mi beni delirten; yoksa kaybedeceklerinin farkında olmamaları mı? Bilmem, ben bir şey bilemem. Bilebildiklerim ve yaptıklarım tekrardan ibaret. Yakarışlarımsa hep özenti. Yaşarım yine de geriye kalanı bekler, merakıma yenik düşerim. Gülerim, güldürürüm. Vücutlar bunu ister, benliğinden sıyrılmak, keyiften dört köşe olmak.. Her türlü bağımlılığa da bu sebeple tutulmuyor mu zaten bu anasını bellediğim dünyasında, sorarım. Susarım, sansürlerim; daha iyi olmak, daha iyi görünmek için. Aldatırım, aldan

Öykü: Biblo

Resim
Edward, gri bulutlarla kaplı bir sonbahar günü yaslandı buz gibi balkon demirlerine. Rüzgâr şiddetli esiyor, yağmur başladı başlayacaktı. Sekizinci katın ne kadar yüksek olduğunu ilk kez o an fark etti; sokaktaki arabalar çocukluğunda yan yana dizip üstünden atladığı zamanki kadarlardı ancak. Sahi büyümüştü ama büyüyen yalnızca bedeniydi; çocukluğu hep baki... Balkonun zemininde yatmış bekliyordu öylece, sanki günlerce orada sabahlamış gibi yorgun, suskun. Edward örnek bir insandı ya da öyle davranmaya güdülüydü. Hocaları, işverenleri onu parmakla gösterip arkadaşları içinde gururlandırırdı. Gerçi öyleydi ya, anılarda hep en iyisi, en çalışkanı, en akıllısıydık; kim bilir? Edward yine de merhametli, yardımseverdi; tam tarifi olmasa da peygamber gibi bir insandı. Olaylar nasıl bu çılgınca seviyeye gelmişti, tanrı bilir. Pekiyi, tanrı neden Edward kadar mükemmel birinin kalbini karartmış ve damarlarından kan yerine zift akmasına sebep olmuştu? Belli ki tanrı Edward’tan vazgeçmiş,

Eşitlik ve Güç İstenci Üzerine

İnsanlar eşit midir diye sordum kendime: cevap elbette herkesin vereceği cevabın aksine "eşit olmayacağı" yönünde olacaktır. Herkesin dilinde dönen şudur ancak: biz Dünya insanları.. Hepimiz biriz, hepimiz eşitiz. En azından insan hakları bu savın savunucusudur. Gerçeği görmek için detaylı düşünmeye hiç gerek yoktur. Doğayı gözlemlemek yeterlidir. Doğa güçlü olanı bir adım öteye taşır, üremesine olanak sağlar böylece yeni kuşakların yeryüzüne uyumu ve kalıcılığı artar. Biz insanlar elbette doğadan kopuk yaşıyoruz ancak temel kurallarla pek oynamış değiliz. Kariyer yapan, bir şekilde çok paraya sahip olan yani güce hükmedenin borusunun öttüğü bir parkurdayız. Güce sahip olmak istenmeli midir? Ben her şeyin doğaya uygun olmasından tarafım, marjinal olandan değil limitleri aşmaktır beni cezbeden. Mesela çağdaşım Elon Musk'ın yarattığı roketlerle limitleri zorlar, doğaya uygun olmasa da yaptıkları insan neslinin gelecekte de devam etmesi ve yükselmesini amaçlamaktadır

Feminizm Üzerine

Feminizm.. Kadın-erkek eşitliğini savunan, kadının gasp edilen haklarının savunucusu olan, taraftarları çoğunlukla kadın olan aktivist platform. Ülküleri eşitliği savunsa da kadın ve erkek ne kadar eşit olabilir sorarım a dostlar? Kadınların itiraz ettikleri hayatın her alanında ki bu işte, ailede, toplum nezdinde; eşit var olabilmektedir. Ancak unutulan şudur ki “güç istenci” ancak testosteron hakimiyetindeki bir vücutta kendini bulabilir ve kadınların esas rahatsız oldukları veya atladıkları nokta budur. Bu sava gelebilecek itiraz: 21. Yüzyıla erişmiş ve bu süreçte evrilmiş insanların düşünce anlamında nasıl bu kadar ilkel kalabileceğidir. Unutulan şudur ki insanlığın düşünsel evrimi bedensel evriminden çok ileridir. Bu sebeple fizyolojik olarak farklı olan cinslerin davranışsal anlamda çok farklı olmaları kabul edilebilir, edilmelidir. Her kulvarda evrilen insanın binlerce yıl önce ot yiyen türdeşlerimizin eşitlikçi davranışlarda bulunduğu varsayımıyla hareket edip gün

Çocuk Yetiştirmek Üzerine

Türün devamı için gereklidir üreme ancak gelişmiş bir canlı sınıfı için planlanmamış her doğum aynı şekilde özensiz bireylere sebebiyet vereceğinden gelecek için sakıncalıdır. Gözlemlerime göre içinde bulunduğum toplumda çocuklar yeterince iyi yetişmemekteler bu sebeple farkındalık kazanamayan çoğu çocuk gelecekte de ebeveynlerinden gördüğü şekilde yeni bir nesil yetiştirip bir arpa boyu yol aldırmayacaktır. Eski düşünceme göre en basit organizma olan bakteriden pek ayıramazdım insanı, bir ehemmiyeti yoktu dünya için dolayısıyla insanın bir anlamı yoktu. Nietzsche'den alabildiğim ilham kadarıyla hayvanlar üzerindeki gelişkinliğimizin bir adım öteye geçirmek ve insanüstü bir çabayla kendimizi de aşmak nihai hedefimiz olmalı sonucuna vardım. Yine gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki lüzumsuz birçok çocuk yerküreye gelmekte ve yetiştirilmekte. Öyle ki şakası yapılan "ebeveynlik ehliyeti" ya da "çocuk yapma ruhsatı" gibi şeylerin ciddi olarak savunucusu ol

İhtarname: Lanet Gün

Resim
Karanlığın doğduğu eşi benzeri olmayan bir gün, aslına aykırı ama olması gereken belki. Çiğ insanların ürediği, amaçsızca yaşadığı bir coğrafyada her güneşli gün umut veriyor bu insanlara. Potansiyeli çoğunun eşit olduğu bu toplulukların tek derdi para ve görünürlükleri. Zayıf, basit organizmalar; ellerini yıkadıklarında kurtulduklarını sandıkları bakterilerden pek de ehemmiyeti olmayan insanlar. Her seferinde değişiyor: ne zaman yazacak olsam bir eksiliyor ya da bir artıyor. Neticede kocaman bir çöplükte yalnız başına dönen bir gezegenin üzerinde durmaya çalışan yaratıklarız ve epey kalabalığız. Bu kadarı tasarlanmış mıydı yoksa ipin ucu kaçmış mıydı? Dahası nihayi amacına ulaşabilmiş miydi bu deneysel çalışma? Bilincimiz düzeyinde algılıyor var olduğumuzu düşünüyorduk ama karanlık hatırlatıyordu yokluğumuzu, yine sorguluyorduk. Var olma kaygısı her saniye bazılarımızı hırpalıyor, hırçınlaştırıyorken bazılarımız usulca usulünce düşünüyor; inanıyorlardı inanmaları gerektiği öğretile

Kimim, ne için blog yazıyorum?

Resim
Hiçkimseyim ve herkesim. İdeali arayan bir insanım ancak sıradanlıktan uzaklaşma ve kendini bulma gibi bir amacım var. Montaigne’in 38 yaşında inzivaya çekilip yalnızca okumalarına verip kendini keşfetmesi, hatta bunun için nereye gittiği başından meçhul seyahatler yapması gibi ben de hayatın anlamı arayışındayım. Bunun için başvurularım yerküre üzerinde zamanında söz sahibi olmuş, her konuda kafa yormuş filozoflardır. Beni okuduğum her cümle şekillendirdiği gibi katılmadığım noktalarda farklılaşarak bir nevi yeni bir düşünce sistemi elde ettiğimi fark ettim; tüm olasılıklar dahilinde elbette ben de bir ihtimal ‘’tekrardan ibaret’’ olabilirim ama düşüncelerimi kalıcı hale getirmek için; dahası kendi düşüncelerimdeki değişiklikleri incelemek için internet ortamına aktarmak istedim. Amacım insanlara ulaşmak, etkilemek değildir, bir şekilde blog yazılarıma ulaşanın araştırma için kendine dönmesi ve okumaya istek duyması yine amacım olmasa da hoşlanacağım bir durumdur. Yazılarımın