Belki
Yeni, bir başka, toy, yalnız,
biraz zavallı his. Yeni yetme bir bedene fazla bir yük daha. Biraz cesaretle
belki bir kıvılcım; sonra kor, sonra alev, sonrası yangın; bir ormanı kül edecek
kadar haşin ve kuvvetli… Yine bir kadın, aynı masalsı dünya, buğulu bakışlar yine
sisli ve kontrolsüz düşünceler. Azı bile zarar, kararı kim bilir ne yapar?
Köprüden geçmek, belki görülmeyen
manzaralarla karşılaşmak umuduyla, bilinmeyen coğrafyalarda adımlamak, ürkek
ama cesur. Karşı tarafa geçme çabası; yavaş ve temkinli... Sürüden ayrılmış kolay bir av gibi.
Yeter! Bu kadarı yeter, her
seferinde köprü girişinde bir başınayım. Bir başına ve belki gereksiz birçok
kaygıyla köprüden ilk kaçanım, geriye ve hep geriye. Bu sebeple ne yeni coğrafyalar gördüm
ne de tanıdım. Hep aynılıklar içinde köhne bir hayatın başrolüydüm. Öyle ya, hayat
bir oyundu ve başrolünde yalnız bir adamdım. Hor gördüğü duyguların esiri olmuş,
yıpranmış yapayalnız bir adam.
İçimde bir sıkıntı… Sebebi tek bir
‘’girdap’’; yeni sebepler doğuran, oradan oraya beni savuran. Yine köprünün
başında, bir başına. İleriye doğru yürümek ya da yalnız bir adam. İşte sahne
senin zavallı!
Korkuyorum; gelecekten,
bilinmezlikten, bir yöne takılı kalmaktan, başkalaşmaktan, yok olmaktan,
sıradan olmaktan, vazgeçilmekten, dışlanmaktan. İşte bunların hepsi henüz
olmamış, gerçekleşmemişken; bu kadar büyük bir korku
duyulabiliyorsa ya gerçekleşenlerden ne kadar kasvetli duygular duyulabilir aklım
almıyor, nefesim kesiliyor. Nefessiz kalmak, hastalanmak, ölmek mi? İşte ben
aciz olan yalnız adam, köprünün başında durmuş karşıya bilinmeze doğru bakan, ve
her bakışında midesine kramplar giren basit adam. Haykırışlarımı ne duyan var
ne de yardımıma koşan.
Öyle ya adımlarımı atmaya
başlasam, belki biraz yaklaşsam; ya yanlış ülkenin kapısına çıkıyorsa köprünün
ucu, ya ilk adımımda tökezlersem ve düşersem. Tanrım ne büyük trajedi! Seyircisi yalnızca başrolün olduğu bir oyun bu, ağlayanı da alkışlayanı da.
Pekiyi ya güzellikler varsa karşı
ülkenin topraklarında, ya bu köprü doğru ülkenin topraklarına açılıyorsa. İşte
o zaman koşarım deliler gibi. Deliler gibi koşarım, düşerim, adımlarım belki
düğüm olur ayaklarımda ama yine kalkarım ve koşarım. Bilinmezliğini yavaş yavaş
kaybeden ufuktaki renk cümbüşüne koşarım. Belki de köprüye adım attığım günü
hatırlar, basarım kahkahayı.
Umut, hayal, belirsizlik, korku,
heyecan… Hepsi aynı anda... Bir insan için
çok fazla. Bunlara katlanılabiliyorsa sırf yaşam devam ettiği içindir; öyle değilse vazgeçip geri dönmek için yeterli sebeplerdir.
‘’Belki’’ işte hayalleri siyaha
çeviren, umutları tüketen kelime. ''Belki''si eksiksiz başlangıç ne mümkün. Basit
bir nefes israfı. ''Belki''ymiş, belki…
Belki yanlış köprünün başında
kendini yoruyor yalnız adam,
Belki hayatının baharına çıkacak
adam
Belki köprüden düşecek yalnız
adam,
Belki başkalaşacak, nefesi kesilecek karşı karşıya kaldığı enfes manzarayla adam,
Belki köprüde nefessiz kalacak ve
yığılıp kalacak yalnız adam,
Belki her şeyin anlamını yitirecek kadar yürümekten emin olacak adam.
Belki köprüye fazla gelecek yalnız
adam, yalnızlığıyla birlikte çökecek.
Belki hayatın anlamını bulacak ve
köprü yeni hayatının bir basamağı olacak.
Belki diyor ve başka başka ''belki''lerle göğsü sıkışıyor, basit bir adım atmak, koca bir tonluk kayayı kaldırmak kadar
güçleşiyor. Yalnız olmanın dayanılmaz ağırlığını düşündüğünde ise hafifliyor.
Bir yola çıkılmışsa ilerlemek sadece
durmamanın gerekliliğinden midir? Bilinmeze; varlığa ya da hiçliğe..
İşte, şimdi köprü başında ve bir başına; geri dönüp farklı yollarda heba olmak pahasına; cesaretle tek nefeste koşmak karşıya… Sonunu bilmeden başlamak bir maceraya… Ya da en başından kaçmak, bilmediği, görmediği, hissetmediği her ne varsa.
Yalnız adam başrolünü oynadığı embesil hayatının ışığı kapandığı vakit alkışsız kalacak, üstünde oyunun oynandığı sahne biraz yıpranmış, biraz tozlanmış olacak. Ya da karardığında sahne, seyirci koltuğundan ''o'' kalkacak ve tüm samiyetiyle ve hayranlığıyla ellerini çırpacak; kadeh kaldırırcasına her yaşanmışlığa. İşte o vakit sahnenin ışığı tekrar açıldığında heyecan daha da artacak, trajedi yerini coşkuya ve gülen yüzlere bırakacak. Tiyatro salonu, kalabalıklaşacak ve yalnızlık oratoryosu yerini samimi, sıcak bir yuvaya bırakacak.
Bir hazan günü tesadüfi bir
karşılaşma, belki hayatın miladı.
Ya da belki…
14.03.21
ACT
Yorumlar
Yorum Gönder