Söyleşi: Adnan Ötüken Kütüphanesi
Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Çankaya/Ankara |
Gök gürlüyor, Ankara için yine sıradan, bol yağışlı sonbahar
günü. Kızılay’ın hengamesinde ara sokaklarda kaybolmuş bir bina, bulanı şanslı,
şanslı çünkü bilge bir dede gibi yıllara meydan okumuş kolonlarıyla yerden
tavana kadar geniş camlarıyla hangar kadar yüksek tavanıyla koruyup kollamakta
ziyaretçilerini. Zevk sahibi öğrencilerin uğrak yeri, sarı tungustenli lambaların
hala cazırdadığı loş ortamda çalışmak herkese zevk vermez, geçmiş ile gelecek
arasında bir koridordur Adnan Ötüken Halk Kütüphanesi. Zamanın burada nasıl
geçtiğini anlamazsınız, bir kısmınız o andadır, ders çalışmaktadır; bir
kısmınız gelecekte hayallerinizde gezinti yapmaktadır. Geçmiş ve gelecek bu
sebeple bir aradadır.
Fantastik kurgu ya hoşumuza giden bir diyardır Hogwarts
Büyücülük Okulu, kimseye yar olmamıştır ama o büyülü eski taş okul büsbütün
çeker her birimizi hani. İşte, fantastik büyü kitaplarını bulamazsınız ancak üç
bilinmeyenli denklemlerin aydınlandığı sıralardır. İlginçtir, Ankara’ya yağmur
yağar ama Ötüken’in çatısında daha çok yağar yağmur. Koca salonda her düşen
yağmur damlası öyle bir yankı yapar ki içeride olan içeride olduğuna şükreder, sanmaktadır
ki dışarıda tufan kopmakta, sel alıp götürmekte her yeri. Ancak şu var ki en
çok bu çatı üstünde gök gürler. Her şimşeğin her yıldırımın patlayan foton
bombası podyuma çevirir salonu, paparazziler her yandadır, her öğrencinin
hayallerini fotoğraflamaktadır. Fotoğraflanmak insanı biraz da dinç tuta bu
yüzden, kendine çeki düzen verir daha iyi gözükmek için, hayallerde olsa bile.
Adnan Ötüken Halk Kütüphanesine girmek için T.C kimlik
kartını gişede bırakmak ve arı kovanı gibi gözüken dolaptan altın renkli görece
epey ağır külçe ile değiş tokuş yapılmaktadır. Önceden belki levha olan numaralar
artık kaç kez kaybedildiyse, kaybedilmesini olanaksız hale getirecek hatta bir
yerden bire yere taşınması için büyük efor harcamak gerektirecek külçeler
yapılmıştır. Adnan Ötüken Halk kütüphanesine hoş geldiniz, artık nereye oturacağınızı
suratınızın yansımasını gördüğünüz devasa külçenizde işli numarası. Hayallerin
fragmanı başlar artık çalışacağınız sıraya yürürken, sabırsızlanmamak elde
değil. Tavanda güneş sarısı ışıklar yanmaktadır ders çalışmaya davet eden.
İçeride değiştirilen sayfaların hışırtısı, oynayan sandalyelerin gıcırtısı
hafif batı müziği gibi dinginlik vermekte konuklarına. Oturulacak sıra bulununca
önceki savaşçının cephane artıklarını temizlemek ilk iştir, silgi toları boş
mermi kovanları gibi her yana saçılmıştır, önceki kuşatmanın şiddetli olduğuna
delalettir. Ne kadar kurşun sıkıldığının bir önemi yoktur, önemli olan
mücadeledir, kan ve ter akıtmaktır bu uğurda.
Tahta sırada bazı aklı evvellerin silah namluları ile
kazınmış harfler semboller bulunmaktadır. Bu kimi zaman kalpli isimler ve bazı
kısaltmalar olmuştur. Savaş sırasında duyguya mahal yoktur, olsa olsa bu
kazınan isimler mezar taşlarına aittir, futbol takımı kısaltmalarına ne demeli
pekiyi? Sanki cilveli renkler onları kurtaracakmış gibi.. Yağmur yağdıkça
kulakları nötrleyen dolgun beyaz bir gürültü oluşur, konsantre olmamak elde
değil, gürleyen gök yüzü azmin gücünü ispatlarcasına yarar havayı. Elbette atmosfer herkes için ortak değildir,
yağmur yağdıkça kiminin silinir hayalleri, sokaklarda akıp gider kurumuş
yapraklarla.. Oturmak yetmez, sayfa çevirmek yetmez, kalem tutmak yetmez,
istemek lazım gelir hem de içten.
Altın renkli külçeler arada düşer tahta sıralardan beton
zemine, yüzlerce okuma yapan insan aralarında anlaşmışçasına da düşürür bu
levhaları sırasıyla, asenkron bir ritim tutturulur o koca salonda. Yalnız
değilsinizdir, herkesin kendi filminin konusu farklıdır ama gittiği yol ortaktır,
herkesin filmi aynı odada banyosu yapılır, plato aynıdır ama senaryolar
bambaşkadır. Bu mucizevidir.
21.08.23
ACT
Yorumlar
Yorum Gönder