İç Sesle Sohbet

Şimdi ne hissettiğimi bile bilmediğim bir zamanda boşluğa doğru sürüklenişimin 9536. günündeyim, daha ne kadar günümün kaldığını bilmiyorum. Bazen fare makarasında koşuyormuşum gibi geliyor, koşmayı bırakmak istiyorum çünkü ne için koştuğumu unutuyorum. Yeter bu kadar dediğim anda vücudum yalpalamaya başlıyor, sanki yaklaşmakta olan bir sıtma krizi var, öylesine sarsılacak hepten vücudum. Kriz gelmiyor, titremiyorum ama kötü his bir türlü bırakmıyor yakamı.

 

Gelecekteki beni inşa ediyorum ama yapayalnız hissediyorum, tek yoldaşım var o da ‘’kendim’’. Amacım neydi, ne yapmak istiyorum, nasıl bir hayat yaşamak istiyorum bir sürü sorum var ama düşünmeye zamanım yok. Etrafımda hiç kimseyi istemiyorum. Yalnız hissediyorum o vakit nedir yanımdaki bu gereksiz kalabalık. En yakınım da en uzağımda olmasın hayatımda, bir tek kalsın istiyorum: ‘’ben’’. Kalabalıklar içinde ne düşündüğümü bile duyamaz hale geliyorum, duyamıyorum, odaklanamıyorum.

 

Öyle bir an gelecek ki bu kötü his kaybolacak tıpkı diğer iyi hislerin kaybolduğu gibi. Sadece yapılması gerekenler, uyulması gereken kurallar kalacak, işte o vakit huzur kaplayacak her tarafımı. Derin sessizlik, düşünmeyi bile düşünemeyeceğim.

 

Kafeste yaşayan bir maymunum, yemeğimi suyumu veriyorlar ve benden yapılması beklenen işlerin karşılığında takdir ediliyorum, öyle de acınası. İşte bu acınası durumdan kurtulmanın tek çaresi bu kafesten kurtulmak! Bu sefer de başka bir düşünce beliriyor zihnimde; daha büyük bir kafese geçecek olmanın huzursuzluğu sarıyor bedenimi. Sonra diyorum ki:

‘’işte hayat, tam da böyle bir şey.’’

 

Kalabalıklar içinde yalnızlıklar, özgürlükler içinde tutsaklıklar ve muntazamlıkların içindeki aksaklıklar… Var olmanın farkındalığını kaldıramamak böyle bir şey olsa gerek, ya da ucuz edebiyat yapmanın yalancı aydınlığı bu yaşadığım.

 

Ne kadar içime kapanırsam o kadar çıkamayacağım işin içinden onu da biliyorum, hatırladıkça kafama balyoz gibi çarpıyor gerçeklik. İnsanım ve insan olmanın gerektirdiklerini yaşıyorum; bunda şaşılacak bir şey yok!  O vakit, kontrolü kaybettiğim anı fark edebilmenin de muhteşemliğini yaşamalıyım! İşte, tıpkı diğerleri gibi ben de ‘’mükemmel değilim’’ ve de mükemmel olamayacağım. Kafes sandığım yerin anahtarı cebimde, beni yalnız bırakmakla suçladığım insanlara duyduğum nefret ise bana ait.

 

Kibir, aşırı değerlilik hissiyatı ya da adını ne koyarsan koy; tek başına yaşadığım bunalım da düşünce fakirlikleri de bana ait. Yalancı aydınlanmayı bırakmak ve gerçekten aydınlanmak istiyorum, bana yakışan bu değil! Şikayet etmek, aciz hissetmek, değersizleştirmek… Hoş değil.

 


ACT

05.01.22


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belki

Kısa Öykü: Huzur