Kayıtlar

Şiir: Vasıfsız

Resim
  Kendimden bile gizlediğim gerçeklerim var Ben bu sohbete aşinayım Devam edin bayım Bir de dışarıdan duyayım.   Ben bu dünyanın yabancısıyım. İzninizle, kendimi tanıtayım. Ben doğum günüm her kutlandığında utananım. Bilmiyorlardı, yıkımı en ağırından balyozun.   Sonu meçhul bir filmin başrolündeyim. En ciddi kararım sıradan, nefes alışım kadar spontan. Belirsizliğe doğru bir girdaptır beni ordan oraya savuran. Bir an durmalı, sakinleşmeli, farkına varmalı.   Anlamı yok zahmetsiz her soluklu çabanın, Yorulmaların, durduraksız koşmaların. Tüketmenin ömrün en belirsizini, Devam edin bayım, anlatın.   Amacını unutmuş serseri rüzgar… Eser her kış, bazen bahar. Kimini tatlı bir esinti sarar, Kimini temeline kadar sarsar.   İşte bayım burdayım. Acizane bir beden, Bedende mahzen Sonrasız hayallerim ve rüyalarım.

Hissel Bazı Münakaşalar

Resim
  İçten içe tanıdığım bir histir bu. İç gıcıklayan, güzel anları müjdeleyen belli belirsiz bir tedirginlik hali. Bu hareketsiz, bir o kadar sessiz çırpınışlar da nedir? Gelecek hakkında ahkâm kesen beni şu ana bağlayan bu duygusal yoğunluk… En olmadık zamanda aklımı başımdan alan hissi bir karmaşa. Sanki bir uyuşturucu ki bedenimi meçhule prangalayan tuhaf bir heyecan. İşte aciz olan ben ve karşısında kadın olan aşk.   Bir kişi çıkacak ki karşıma, anlamsız Dünyam birden başkalaşacak. Karanlık Dünyam aydınlanacak. Geriye ne keder ne üzüntü kalacak. Bir kez daha doğacağım belki. Mutlulukları betimleyen kelimelerin en kifayetsiz olanlarına defalarca kısa ziyaretlerde bulunacağım. Her doğan yeni güneş, şafağın ilk dakikalarında ilk beni ısıtacak, gözlerimi kısacak, gözyaşlarımı buharlaştıracak.   Var olduğumu anlayacağım belki binlerce defa birlikte ritim tutan kalplerle. Aldığım nefesi hissedeceğim ve nefes verebileceğim benden yıllar yıl sonra bile.   Sevme...

Şiir: Gökyüzüne İltica

Resim
  Küçük, aptal, yeşil çam Zavallı seçemedi dikilip duracağı; Büyüyüp yeşereceği, göğe uzanacağı yeri. Vatanım dediği toprakları, benimseyemedi. Belki, hep tohum olarak kalmak istedi. Belki, ölüm uykusunda kalmak, hiç uyanmamak… Önce toprak kabul etti, sonra su, sonrası malum. Artık bir başına başladı, yeniyetme hayata. Doğduğu topraklara inat, gökyüzüne iltica.   Ulaşmak tek arzusuydu, birbirini kovalayan bulutlara Yeşil yapraklarıyla karışmak, mavilerden açık mavilere Esen her rüzgâr, şehvetle çağırıyor, çıldırtıyordu. Zayıf dallarını göğe uzatmış, çırpınıyordu. Her esen rüzgâr umut oluyor, daha çok çırpınıyordu. Handiyse uçacak. Uçmayı dallarına misafir kuşlardan öğrenmişti. Gayrette sebat edip daha çok çırpınmak tek yoluydu bu göçün.   Küçük, aptal, yeşil çam. Koparamadı köklerini vatanından. İhanet edemedi besleyen suyuna. Toprağın şefkatine yenildi.   En okkalı küfürleri, gökyüzüneydi artık. Mağlubiyeti köklerine k...

Lüzumsuzlar Üzerine

Resim
Beyni eğitilmemiş, eğitilememiş ve eğitebilecek kapasitede olmayan her insan lüzumsuzdur ancak yerküre için vazgeçilmezdir. Optimal düzene milyonlarca yıl sonunda ulaşmış bizler kendi sistemlerimizin de optimaline ulaşabilmek için rekabet edip savaşmış bulunmaktayız. İyisiyle kötüsüyle şu an elimizdeki sonuç geçmişe kıyasla en iyisidir; tüm zamanların en kötüsü olarak da anılacaktır.   İnsan olmamız dolayısıyla sahip olduğumuz değerler en güçlünün yanında elbette zayıfa da az da olsa yaşam hakkı tanıyor dahası en güçlünün hakimiyetinde olan lüzumsuzlar geçim ve iş gücü konusunda gerekli olabiliyor. Pekiyi, lüzumsuzlar neden başkaldırmıyor?   Mevcut sistemin en büyük destekçileri lüzumsuzlarken sisteme eleştiri getirebilenler azınlıktaki güç istenciyle yanıp tutuşan yönetenlerdir. Yönetimin baki olabilmesi için lüzumsuzun düşkünlüğüne ve suni güç istencine sahip olması gerekmektedir. Günümüzde destekçisi olmasam da kapitalist sistem bunu başarmaktadır. Mesela yazılı ve ...

An

Resim
İnsan… Lineer zamanda ilerlerken geleceği geçmişe bağlayan yegâne üstün yetenekli yaratık. İnsanın dünyası beş duyusuyla algılayabildiği kadardır bu sebeple algısı, evreni kapsayıcı değildir. Bilişsel olarak farkındalığı diğer canlılara göre daha yüksek olduğundan geçmişi de geleceği de kurgulayabilmekte dolayısıyla anı yaşayamamaktadır.   Gelecek bilinmeyendir. İnsan da bilinmeyenden, belirsizliklerden korkar; geleceği kurgulamak, insanı geleceğe hazırladığı gibi gerçek olmayan, gerçekleşmemiş her olaydan korkmasına, kaygılanmasına belki de gerçekleştirebileceği şeylerden geri adım atmasına sebep olabilmektedir. İleri tasarı bir dünyada yaşamak, bireye simülasyon imkânı sağlarken milyonlarca olasılığın ihmal edildiği basit prodüksiyonlu bir kurgunun izleyicisi haline de getirebilmektedir.   Geçmiş… Acı tatlı tecrübelerin günlüğü... Ders çıkarıp daha iyisini yapmaya çalışmadıkça bu günlüğün daimî tekrarlı katibi olmak ancak ‘’arabesk kültürün öğretisi’’ olabilir ya da ...

Hayat Ne Kadar Ciddi?

Resim
  İnsanoğlu ne zamandan beri hayatı bu kadar yumuşak yaşıyor? Sanki, çocuk parkında yaşarmış gibi… ‘’Salıncakta mı sallansam, kaydıraktan mı kaysam?’’ Kararlarımız bu kadar laçka işte. ‘’Keşke’’lerle geleceğimiz, geçmişimizle işgal altında. Hayat bu mudur? Tabii ki değildir.   Zordu. Dünyaya gelmek, yaşama tutunmak... Var olmak zordu ve hep de öyle olacak. Yaşamayı basite almamak gerek. Her kararımızı uçurumun kenarındaymışız gibi almalıyız çünkü ne kadar farkında olmasak da ciddi bir sürecin içindeyiz. Bunu kavramalı, bilincine varmalıyız. Elinize on tane küp versem ve on saniye içinde bunlardan bir kule yapmanızı istesem; kulenin devrilmeden yükselebilmesi için dikkatinizi işinize adar küpleri özenli manevralarınızla dizmeye çalışırdınız. Hayatınızın da küpleri dizmekten pek bir farkı yok aslında. Tek farkı, size uzun gelen bu süre içinde ciddiyetinizi kaybetmeniz ve hayata dair amacınızı unutmanız. Ömrünüz kadar süre veriyorum size ve elinizdeki ‘’değer’’ küple...

Boşvermişlik..

Resim
Amaçsızlık, yeryüzünde yaşayan bir canlının kendisine yapabileceği en büyük saygısızlık. Bir canlı, yalnızca organizma olabilmek amacıyla bile milyarlarca hücrenin bir ifadesiyken bu çabanın, bu zahmetin nihai amacı hayatta kalmak için yemek yiyip sıçmak, yeni bireyleri meydana getirmek için kur yapıp sevişmek olmamalıdır. Hayır, hiç bu kadar basit olmamalıdır. İşte, böylesi bir hayatı sıradan görürüm ben. Hayvanız ama fazlasıyız, insan daha fazlasını yapmaya muktedirdir.   Öyleyse ne olmalı amacımız? Bilmiyorum. İnsanoğlunun amacı nedir bilmiyorum ama bu kadar hücre bir araya gelmişse yapabileceklerimizin standartla kalması, potansiyelimizi ortaya koymamak, amaca giden yolda çekingen davranışlarda bulunmak bizim için züldür, zulümdür. O halde ne yapıyorsak çok iyi yapmalıyız ve daima yolda olmalıyız; ancak bu şekilde üstüne koyabiliriz ve insanlığı yükseltebiliriz.   Bireyin toplum için değersiz olduğunu düşünüyorum ancak bireyin kendisi için değeri tartışmasızdır. ...

Öfke

Öfkem baki. Öfkem diri. Öfkem yüce. İnsanım ve bir sebebi varmış gibi yaşıyorum yeryüzünde. Yaptıklarım, yapacaklarım arasında kaldım hayatın. Hırs, çaba, azim, göz yaşı, ter, kan, ölüm. Ne için bütün bunlar: olanlar ve olmakta olanlar; sorarım? Sıkıldım, var olmadığıma inanmak isteyip her an var olduğumun farkına varmaktan. Yoruldum, kendimle bitmek bilmeyen bir mücadele vermekten. İşte bu sebeple öfkem baki, öfkem diri, öfkem sıska. Her insanın sonunda kazanacak olduğunu düşünmesi mi beni delirten; yoksa kaybedeceklerinin farkında olmamaları mı? Bilmem, ben bir şey bilemem. Bilebildiklerim ve yaptıklarım tekrardan ibaret. Yakarışlarımsa hep özenti. Yaşarım yine de geriye kalanı bekler, merakıma yenik düşerim. Gülerim, güldürürüm. Vücutlar bunu ister, benliğinden sıyrılmak, keyiften dört köşe olmak.. Her türlü bağımlılığa da bu sebeple tutulmuyor mu zaten bu anasını bellediğim dünyasında, sorarım. Susarım, sansürlerim; daha iyi olmak, daha iyi görünmek için. Aldatırım, aldan...

Öykü: Biblo

Resim
Edward, gri bulutlarla kaplı bir sonbahar günü yaslandı buz gibi balkon demirlerine. Rüzgâr şiddetli esiyor, yağmur başladı başlayacaktı. Sekizinci katın ne kadar yüksek olduğunu ilk kez o an fark etti; sokaktaki arabalar çocukluğunda yan yana dizip üstünden atladığı zamanki kadarlardı ancak. Sahi büyümüştü ama büyüyen yalnızca bedeniydi; çocukluğu hep baki... Balkonun zemininde yatmış bekliyordu öylece, sanki günlerce orada sabahlamış gibi yorgun, suskun. Edward örnek bir insandı ya da öyle davranmaya güdülüydü. Hocaları, işverenleri onu parmakla gösterip arkadaşları içinde gururlandırırdı. Gerçi öyleydi ya, anılarda hep en iyisi, en çalışkanı, en akıllısıydık; kim bilir? Edward yine de merhametli, yardımseverdi; tam tarifi olmasa da peygamber gibi bir insandı. Olaylar nasıl bu çılgınca seviyeye gelmişti, tanrı bilir. Pekiyi, tanrı neden Edward kadar mükemmel birinin kalbini karartmış ve damarlarından kan yerine zift akmasına sebep olmuştu? Belli ki tanrı Edward’tan vazgeçmiş,...

Eşitlik ve Güç İstenci Üzerine

İnsanlar eşit midir diye sordum kendime: cevap elbette herkesin vereceği cevabın aksine "eşit olmayacağı" yönünde olacaktır. Herkesin dilinde dönen şudur ancak: biz Dünya insanları.. Hepimiz biriz, hepimiz eşitiz. En azından insan hakları bu savın savunucusudur. Gerçeği görmek için detaylı düşünmeye hiç gerek yoktur. Doğayı gözlemlemek yeterlidir. Doğa güçlü olanı bir adım öteye taşır, üremesine olanak sağlar böylece yeni kuşakların yeryüzüne uyumu ve kalıcılığı artar. Biz insanlar elbette doğadan kopuk yaşıyoruz ancak temel kurallarla pek oynamış değiliz. Kariyer yapan, bir şekilde çok paraya sahip olan yani güce hükmedenin borusunun öttüğü bir parkurdayız. Güce sahip olmak istenmeli midir? Ben her şeyin doğaya uygun olmasından tarafım, marjinal olandan değil limitleri aşmaktır beni cezbeden. Mesela çağdaşım Elon Musk'ın yarattığı roketlerle limitleri zorlar, doğaya uygun olmasa da yaptıkları insan neslinin gelecekte de devam etmesi ve yükselmesini amaçlamaktadır...